Günümüzde akıllı telefonlar hem iş hem de özel hayatımızda kaçınılmaz bir rol oynuyor gibi görünüyor. Bununla birlikte, telefonun işle ilgili kullanımı söz konusu olduğunda akıllı telefonlar iyileşmeyi engelleyebilir ve bu nedenle refahımız için bir tehdit oluşturabilir.
Bu blog yazısında, potansiyel yan etkilerin nasıl ve ne zaman ortaya çıkabileceğine dair son çalışmaları gözden geçiriyorum.
Hâlâ eski moda cep telefonlarından birine sahip olduğunuz zamanları hatırlıyor musunuz? Evet, herhangi bir 3G/ 4G ağı veya telefonunuzu küçük bir bilgisayara dönüştüren süslü eklentisi olmayanları kastediyorum. O günleri günümüzle karşılaştırırsak akıllı telefonların hayatımızı önemli ölçüde değiştirdiği sonucuna varabiliriz. İstediğimiz yere seyahat edebilir, otelimize veya güzel bir kafeye giden yolu bulabiliriz. Ayrıca özel anların fotoğraflarını kolayca çekebilir ve bunları anında arkadaşlarımız ve ailemiz ile paylaşabiliriz. Bu tarz faydalar çalışma hayatında da görülür. Akıllı telefonun taşınabilirliği ve internete erişimi sayesinde son teslim tarihlerimize uyduğumuz sürece istediğimiz yerde ve zamanda çalışabiliriz. Her zaman ve her yerde ulaşılabilir olmak birçok çalışana daha fazla esnekliğin yanında büyüklerimizin (büyükanne ve büyükbabalarımızın) sadece hayal edebileceği bir özerklik duygusu da sunmuştur.
İlk bakışta, akıllı telefonların yalnızca olumlu etkiler yarattığı görülüyor (kim işinin kişisel ihtiyaçlarına göre programlanmış olmasını hayal etmez ki?) ama eğer öyleyse, Volkswagen ve Telekom gibi şirketler çalışanlarının neden çalışma saatlerinin dışında çalışmaya devam etmelerini önleyici tedbirler alıyor?
Her birey sınırlı miktarda enerji kaynağına- çeşitli bilişsel, davranışsal ve fizyolojik faaliyetler için kullanılabilecek kaynaklara- sahiptir. Herhangi bir aktivite- kolaylık veya zorluğundan bağımsız olarak- sadece belirli bir miktar değil, aynı zamanda yatırım yapıldıktan sonra benzer görevler için mevcut kaynakları azaltacak olan göreve özgü kaynakları da gerektirir. Aktiviteye bağlı şekilde, daha bilişsel veya fiziksel olarak zorlayıcı faaliyetler daha fazla kaynak isteyecek ve böylece mevcut kaynakların daha erken tükenme olasılığını arttıracaktır (Meijman &; Mudler, 1998). Ek olarak, aktiviteyle ilgili faaliyetlerin kaynağa özgü olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bazı kaynakların diğerlerinden daha hızlı harcanması muhtemeldir. Bu açıklamayı biraz daha somut hale getirmek için yakın zamanda tonlarca işinizin olduğu bir günü düşünün. Saniyeler önce okuduğunuz kelimeleri artık hatırlayamayacağınız bir noktaya ulaştıysanız bu, yeterli kaynağa sahip olmadığınızın veya kaynaklarınızın zaten tükendiğinin en belirgin işaretidir. Neyse ki kaynaklar sınırlı olsa da “kurtarma” olarak bilinen bir süreç sırasında eski haline getirilebilir veya yeniden oluşturulabilirler (Zijlstra &; Sonnentag, 2006).
İnsanlar iyileşme olarak gördükleri şeylerde farklılık gösterirler (Sonnentag &; Fritz, 2007). Örneğin bazı insanlar sadece istirahat eder, bazıları bir TV dizisi izler ve bazıları dağ bisikletlerini ormanda bir yerde serbest bırakırken “iyileşme”yi ararlar. İyileşme faaliyetleri doğası gereği farklı olmasına rağmen hepsi daha önce kaybedilen kaynakları onarma potansiyelini paylaşır. Böylece size ve başkalarına yeni zorluklarla başa çıkma izni verir. Başarılı bir iyileşme, kaynak gerektiren görevin durma noktasına gelmesini gerektirir (Meijman &; Mudler, 1998). Bu, hem fiziksel olarak -işyerinizden ayrıldığınızda- (Etzion, Eden, & Lapidot, 1998) hem de bilişsel olarak -psikolojik kopukluk olarak da bilinen iş dışı zamanlarda işiniz hakkında düşünmeyi bıraktığınızda- olabilir (Sonnentag, 2012).
Peki bu bilgilerin akıllı telefonlarla nasıl bir ilişkisi var? İşten psikolojik kopuşun, başarılı bir iyileşme ve olumlu refah için önemli bir öncül veya koşul olduğu gösterilmiştir (örneğin, Sonnentag, 2012). Aynı zamanda, işten kopabilmeyi söylemek yapmaktan daha kolaydır çünkü bu süreç özellikle dış faktörlere karşı hassastır (Sonnentag &; Bayer, 2005). Diğerlerinin yanı sıra, normal çalışma süresi dışında işle ilgili amaçlar için akıllı telefon kullanımı bunlardan biri olarak sayılabilir.
Ofisten ayrılmanıza rağmen e-postaları zorunlu olarak kontrol ederek veya telefonla aramaları kabul ederek işinizden ayrılmak yerine işinizle meşgul olursunuz. Derks, on Brummelhuis, Zecic ve Bakker (2014), birkaç gün boyunca katılımcılardan akıllı telefon kullanımlarını (diğer ilgi çekici önlemlerin yanı sıra) bildirmelerini isteyen günlük çalışması yürüttü. Çalışmanın bulguları, çalışanlar iş ve özel hayatları arasında köprü kurmakta zorlandıklarında telefonlarını işle ilgili amaçlar için kullanmaya devam edenlerin zihinsel olarak işten kopamadıklarını göstermiştir. Derks ve Bakker (2012) tarafından yapılan bir başka günlük çalışması; işle ilgili yoğun akıllı telefon kullanımı, kişi işten ayrılmayı veya rahatlamayı başaramadığında iş-özel hayat çatışmalarını arttırdığını gösterdi. Bununla birlikte, kişi iyileşme ile ilgili faaliyetlerde başarılı olduğunda iş-özel hayat çatışmaları yoğun akıllı telefon kullanıcıları için daha fazla azalmıştır. Bu çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, iş ve özel hayat arasındaki çatışmaların, yoğun akıllı telefon kullanıcıları için daha güçlü etkilerle kişinin refahı üzerinde etkiye sahip olmasıdır. Başka bir deyişle, yoğun akıllı telefon kullanımı kişinin hayatı için geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilir ancak aynı zamanda, böyle bir kişi işi geride bırakmayı başarırsa olumsuz etkiler tersine de çevrilebilir.
Bu bulgulara dayanarak, şimdi akıllı telefonunuzu bırakıp bir Taş Devri telefonuna geri dönmeli misiniz? Muhtemelen akıllı telefonların refahınız üzerinde çok geniş kapsamlı sonuçları olabilir ancak yine de buna gerek yok. Sonuçta, normal çalışma saatlerinin ötesinde müsait olmak isteyip istemediğinize kendiniz karar verebilirsiniz. Örneğin; Park, Fritz ve Jex (2011), teknolojik cihazların normal çalışma saatlerinin ötesinde işle ilgili kullanımından kaçınan çalışanların işten kopuşa en yatkın grup olduklarını ortaya koymuştur. Yani, Parker’ın katılımcıları gibi özel hayat ve iş hayatı arasındaki katı sınırlara değer veren bir gruba aitseniz endişelenmenize gerek yok.
Peki ya Volkswagen ve Telekom gibi şirketler tedbirleriyle çalışanlara gerçekten yardımcı oluyorlar mı? Bu zor bir soru çünkü bu konuda araştırmalar yetersiz kalmaktadır. Bununla birlikte, ilk bulgular kuruluşların önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Daha spesifik olarak iş ve özel yaşam arasında daha katı sınırlara sahip kuruluşlar, akıllı telefon kullanımı ve psikolojik kopuş arasındaki ilişkiyi farklı şekillerde güçlendirebilir veya zayıflatabilir (Derks, van Mierlo ve Schmitz, 2014).
Özetle, akıllı telefonlar sayesinde her zamankinden daha özerkiz ancak aynı zamanda bu küçük cihazları refahımızı bozmak yerine teşvik edecek şekilde kullanmak önemlidir. Elbette, bir kişiye gerçekten ulaşmanız gereken bazı durumlar vardır- projenizin tamamen yanlış gittiğini fark ettiğinizde olduğu gibi. Yine de bu durumlar istisnadır ve sadece arada bir meydana gelir. Bu nedenle, bir acil durum telefon numarası bırakabilirsiniz ancak bunların dışında işyerinizden ayrıldıktan sonra işle ilgili akıllı telefonunuzu kapatmak daha mantıklıdır.




