Psikolojik Mesafe Teorisi’ne göre, bir şeyden fiziksel veya duygusal olarak uzaklaştıkça onu daha soyut, geniş ve anlamlı bir çerçevede değerlendirme eğilimindeyiz.
Ayrıldığımız bir şehir ancak ondan uzaklaşınca “ev” hissini verir. Bir ilişkiden koptuğumuzda o kişiyle ilgili anılar daha romantik veya anlamlı hale gelir. Belki de gerçek yakınlık, yalnızca mesafeyle mümkün olur.
Daniel Wegner’in İronik Süreçler Teorisi’ne göre, zihnimiz kaçınmaya çalıştığı şeyleri aslında daha çok düşünür. Birini unutmak için çabaladıkça onu daha çok hatırlarız. Bir olayın etkisinden çıkmak isterken onun zihnimizde daha derinleştiğini fark ederiz. Belki de bazı bağlar, fiziksel uzaklıktan bağımsız olarak zihnimizde yer ettikçe daha da güçlenir.
Trope ve Liberman’a göre olaylardan fiziksel veya zamansal olarak uzaklaştıkça olayları daha soyut ve genel çerçevede düşünmeye başlar. Uzaklaşmak, bazen bir durumu daha geniş bir perspektiften görmek ve böylece aslında ona daha derin bir anlamda yakınlaşmak anlamına gelebilir. Daniel Wegner’ın bu teorisi, bir şeyi bilinçli olarak düşünmemeye çalıştıkça zihnimizin onu daha çok düşünmesine neden olduğunu öne sürer. Uzaklaşmaya çalıştığımız kişi ya da durum, aslında zihnimizde daha fazla yer kaplayarak bizi ona psikolojik olarak daha da yakınlaştırabilir. Bağlamsal Bütünlük ve Kimlik Perspektifi’ne göre ise bireyler, farklı sosyal bağlamlarda farklı yönlerini ortaya koyar. Uzaklaşma, bireyin kimliğinin farklı yönlerini keşfetmesine olanak tanıyabilir, böylece kişi kendi içsel dünyasıyla daha derin bir yakınlaşma yaşayabilir. Bir şey bize ne kadar uzaksa onu o kadar soyut algılarız. Örneğin, yıllar önce yaşanan bir olay hafızamızda “bir dönüm noktası” olarak yer ederken, yaşandığı an sadece gündelik bir detay olabilir. Aynı şekilde, birinden fiziksel olarak uzaklaştığımızda onu hatıralarımızda idealize ederiz. Ancak yakınlaştıkça detaylar belirginleşir ve gerçekliğin karmaşıklığıyla yüzleşiriz. Bir ilişkide, bir kişi bizden uzaktayken onu genel hatlarıyla düşünürüz: “Ne kadar iyi bir insandı.” Ancak aynı kişiyle her gün vakit geçirdiğimizde onun hem iyi hem kötü yönleri görünür hale gelir. O halde uzaklaşmak bazen birinin bizdeki etkisini azaltmaz, tam tersine onu daha da anlamlı kılar.
Sosyal kimliklerimizi düşünelim. Kendi grubumuza yakın olduğumuzda detayları fark ederiz, bireyleri tek tek değerlendiririz. Ancak başka bir topluma veya kültüre uzaktan baktığımızda onları daha genel kalıplarla anlarız. Örneğin, başka bir ülkedeki insanları “onlar” olarak tanımlamak kolaydır. Ancak onlarla bireysel olarak temas ettiğimizde uzaklık ortadan kalkar ve soyut kimlikler somut bireylere dönüşür. Belki de uzaklaşmak, toplumsal anlamda bizi daha da yakınlaştıran bir süreçtir. Farklı toplumlarla genel kalıplarımızdan uzakta bir interaksiyona girdiğimizde uzak olanla yakın bir ilişki kurmak için güçlü bir fırsat elde ederiz. Bu fırsat kendi toplumumuzdan bir adım uzaklaşıp, bize başka bir toplumla yakınlaşma öğretisini sunabilir. Çünkü fiziksel mesafe arttıkça olayları farklı perspektiflerden değerlendirme şansı elde ederiz. Bir ilişkide, taraflardan biri uzaklaşınca (örneğin taşınma veya seyahat nedeniyle) geride kalan kişi onu idealize edebilir ve bağ daha da derinleşebilir. “Uzaktan sevmenin” psikolojik arka planı tam olarak burada devreye girer: Uzaklaşmak, karşımızdaki kişiyi soyutlayarak daha anlamlı hale getirebilir.
“İnsanlar uzaklaştıkça, olayları ve insanları daha idealize etme eğilimindedir. Fiziksel mesafe, duygusal yakınlık hissini artırabilir çünkü soyut düşünmeyi teşvik eder (Trope & Liberman, 2010).”
Tam tersini düşünecek olursak, hani derler ya “Gözden uzak olan gönülden de ırak olur.” Olmasın, yakın olsun dersek, bazen de fiziksel veya psikolojik yakınlık olayları daha somut ve detaylı hale getirir. Ancak detaylara odaklanmak, ilişkilerde kusurların ve anlaşmazlıkların daha görünür hale gelmesine neden olabilir. Birçok insanın ilişkideyken sorunları büyütmesi ancak ayrıldıktan sonra o kişiyi idealize etmesi de bunun bir örneğidir. Psikolojik Mesafe Teorisi, bu bağlanma yakınlığının neleri gözler önüne serebileceğinden bahsediyor.
Psikolojik Mesafe Teorisi’ne göre, bir şeye çok yakın olduğumuzda onun ayrıntılarıyla daha fazla ilgileniriz ve bu da eleştirel düşünmeyi artırabilir. Belki de bazı durumlarda uzaklaşmak gerçekten de daha yakınlaşmak anlamına gelir. Günümüzde fiziksel uzaklaşma ile duygusal yakınlık arasındaki ilişki sosyal medya ve dijital iletişimle farklı bir boyut kazanıyor. Eskiden birinden uzaklaşmak birinin hayatından tamamen çıkmak anlamına gelirken şimdi sosyal medya sayesinde “uzakta ama aslında hep orada” gibi bir durum söz konusu. Sosyal medya, bizi fiziksel olarak uzaktaki kişilere psikolojik olarak yakın hissettirebilir fakat aynı zamanda soyut düşünmeyi engelleyerek mesafenin duygusal etkisini de azaltabilir. Dijital çağda, fiziksel uzaklık, psikolojik mesafeye dönüşmeyebilir. Sosyal medya, birini unutmayı zorlaştırır iken aynı zamanda onu idealize etmeye de neden olabilir.
Kaynakça:
Markus, H. R., & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition, emotion, and motivation. Psychological Review, 98(2), 224–253. https://doi.org/10.1037/0033-295X.98.2.224
Sherif, M. (1966). Group conflict and co-operation: Their social psychology. Routledge & Kegan Paul.
Tajfel, H., & Turner, J. C. (1979). An integrative theory of intergroup conflict. In W. G. Austin & S. Worchel (Eds.), The social psychology of intergroup relations (pp. 33–47). Brooks/Cole.
Trope, Y., & Liberman, N. (2010). Construal-level theory of psychological distance. Psychological Review, 117(2), 440–463. https://doi.org/10.1037/a0018963




